T C. Anayasa Mahkemesi
Kaldı ki, eserlerin bütünlüğünün bozulması yerine, yayınlarınuyarı işaretleriyle birlikte yayımlanması ve yayın saatlerinin planlanmasıolanaklıdır ve Yasa bu konudaki önlemleri de içermektedir. Müstehcen olduğuiddia edilen yayınlardan korunması gereken çocuk ve gençlerin korunmagereksinmelerinin karşılanmasının yolları mevcuttur. Türk Vergi Sisteminde servetten alınan vergilerin bir diğer örneği motorlu taşıtlar vergisidir. Bu vergi servet unsurlarından sadece motorlu taşıtları vergileme konusu yaptığından bir özel servet vergisidir. 1 Ocak 1985’de uygulanmasına başlanılan Katma Değer Vergisi Kanunu yürürlükten kaldırdığı Gider Vergileri Kanunu’na oranla çok daha modern ve genel kapsamlı bir tüketim vergisi yasasıdır. Münferit beyanname dar yükümlülerin yıllık beyanname ile bildirmek zorunda olmadıkları kazanç ve iratlarından vergisi tevkif yoluyla alınmamış olanların bildirilmesine özgü bir beyannamedir. Gayrimenkullerin Boşaltılması ya da Kiracılık Hakkının Devri Karşılığında Alınan Tazminat ve Peştemallıklar, Kişilerin gayrimenkulleri boşaltmak, kiracılık hakkını devri karşılığında çeşitli adlar altında elde ettikleri paralar da arızi kazanç sayılmıştır. Yukarıda belirtilen durumlara ek olarak, bir binanın para faizsiz-ev kirasız ilişkisi uyarınca kira alınmadan tahsis edilmesi durumunda, faiz olarak sağlanan menfaat ölçüsünde kira geliri elde edildiği kabul edilmektedir. Yasanın 53 ve 54 üncü maddelerinde belirlediği koşulları taşıyan çiftçiler gerçek usulde vergilendirilirler. Bu kuramda, hangi kaynaktan doğarsa doğsun, satın alma gücünde belli bir dönemde ortaya çıkan her türlü artış gelir sayılır. Sâfi artış kuramı, kaynak kuramı çerçevesinde gelir sayılan akımların yanı sıra aktarmalar neticesinde satın alma gücünde doğan artışları da gelir sayar.
İlke olarak özel hukuk bakımından tekemmül etmiş, ancak öngörülen edimleri taraf veya taraflarca ifa edilmemiş bir özel hukuk ilişkisinden vergisel sonuçlar doğmaz. Yine özel hukuk açısından değişik nedenlerle batıl sayılan veya iptal edilebilir işlemlerde, taraflar üstlendikleri edimleri yerine getirmişlerse vergisel sonuçlar doğacağına işaret etmek gerekir. Öngörülen edimleri taraflarca ifa edilmiş bir özel hukuk işlemi vergi normundaki soyut tanıma uygunsa, bu durum tek başına verginin doğumu için yeterlidir. Örneğin bir bağışlama işleminde bağış konusu mameleki değer, bağışlanana aktarılmış ise -diğer koşulların da bulunduğu varsayılarak- veraset ve intikal vergisi borcunun doğduğundan söz etmek gerekir. Kısa bir biçimde ifade etmek gerektiğinde, özel hukuk işlemleri çoğu kez somut maddi olayı, dar anlamda vergiyi doğuran olayı oluşturur. Yükümlü tarafından açılan davada hüküm davanın kabulü yolunda ise, vergi dairesinin işlemi iptal edilir. Yükümlünün davası reddedildiği takdirde, tarh edilmiş vergi tahakkuk etmiş olacağından ödenmesi gereken bir aşamaya gelir. Vergi Usul Kanununun 112 nci maddesi hükmüne göre, tahsili durdurulan vergilerden taksit süreleri geçmiş olanlar mahkeme kararına göre hesaplanan verginin ihbarname ile tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Re’sen, ikmalen ve idarece yapılan tarhiyatlara karşı dava açılması halinde, vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar geçen süreler için 6183 sayılı yasada belirtilen gecikme zammı oranında gecikme faizi uygulanır.
Açıklanan nedenlerle, 6112 sayılı Yasanın 36 ncı maddesinin (3)numaralı fıkrasının, (f), (g) ve (ğ) bentleri Anayasanın 133 üncü maddesineaykırı olup, iptalleri gerekmektedir. Yasa koyucunun, Anayasanın 32 nci maddesinin hakime tanıdığı yedigünlük süreyi kısaltarak üç güne indirmesi, hakime Anayasa ile verilen hakkıkullanamaması sonucunu doğuracaktır ki, bu hüküm, Anayasanın 138 incimaddesindeki, hiçbir organ, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere vehakimlere emir ve talimat veremez hükmüne de aykırıdır. Müstehcen sözcüğünün soyut, belirsiz ve öngörülemezliği,yayınların müstehcen olup olmadığını belirleyecek kişilerin ya da Kuruluntakdir hakkını da etkileyecek ve keyfiliklere neden olacaktır. Oysa, Anayasanın2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, yukarıda 2/a sırasında daaçıklandığı gibi ‘belirlilik’ ve ‘öngörülebilirlik’ ilkeleriyle anlam kazanır. Müstehcenlik, kişiden kişiye, kültürden kültüre değişen soyut birkavramdır. Bu soyutluk, yayınların müstehcen olup olmadığına karar verecekkişiler ya da Kurul için de söz konusudur. Karar vericilerin, hangi izleyicikitlesini esas alarak karar verecekleri belli olmadıkça da bu belirsizlikartarak devam edecektir. Aynı belirsizlik, Türkiye dışında hazırlanan programya da eserlerde daha açık olarak kendisini gösterecek, bu eserlerin Türkiye’deyayımlanmasında, bütünlüğünün kaybına neden olacak müdahalelerin yolunuaçabilecektir.
Serbest meslek faaliyeti, parasal varlıktan çok fikri varlığa başka bir deyişle uzmanlaşmış emeğe dayanmaktadır. Sonuç olarak serbest meslek faaliyetinde edim mal şeklinde olmaktan çok, hizmet şeklinde gerçekleşmektedir. Yine mesleki faaliyetin bağımsız biçimde, kişinin kendi nam ve hesabına yürütülmesi asıldır. Serbest meslek faaliyeti için aranan bir diğer unsur da, bunun mutad meslek halinde yürütülmesidir; başka bir anlatımla, bu unsur vesilesiyle, kanun faaliyette süreklilik koşulunu aranmaktadır. Belirtilen bu çerçeve içinde serbest meslek erbabının, serbest meslek faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar, serbest meslek kazancı sayılır. Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesi (f.1) “Her türlü ticarî ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticarî kazançtır” hükmü ile ticarî kazancı çok genel ve soyut olarak tanımlamıştır. Ticarî kazancın içeriğinin belirlenmesinde Gelir Vergisi Kanununda yer alan hükümlerin yanı sıra “ticarî ve sınai faaliyet”e dair Türk Ticaret Kanununda yer alan hükümlerden de yararlanılması gerekir. Sınai faaliyet, çeşitli maddelerin üretim süreci içinde işlenerek, taşınarak, saklanarak kişilerin ihtiyaçlarını karşılayacak niteliklere kavuşturulmasıdır. Hammaddeler, yarı mamul maddeler ya da diğer mallar bu şekilde yeni ve değerli bir mal haline getiriliyorsa söz konusu faaliyet sınai bir faaliyettir. Ticarî faaliyet ise, yukarıdaki işlemlerden geçmiş olan malların zaman ve yer itibariyle ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasıdır. Ürünlerin pazarlanmasını destekleyen bankacılık, reklâm gibi hizmetler ticarî faaliyet sayılır.
Vergi alacağının muacceliyeti de alacaklı idarenin alacağın ödenmesini isteyebileceği ve vergi borçlusunun bunu yerine getirmek zorunda olduğu durumu ifade eder. Henüz tahakkuk etmemiş, başka deyimle muaccel olmamış vergiler, kural olarak ödenemez. Kendi vergi borcu için vergilendirmenin maddî-şeklî ödevlerini yerine getiren kişi (yükümlü) ile, başkasının borcu için bu işlemleri yapan üçüncü kişiler (sorumlu ) arasında bir ayırım yapmak gerekir. Vergi yükümlüsünün başlıca belirleyici nitelikleri vergiyi doğuran olayı kendi kişiliğinde gerçekleştirmiş bulunması ve malvarlığından vergi borcunu ödemek zorunda olmasıdır. Bu nitelikler yükümlüyü aşağıda ayrıntılı olarak ele alacağımız sorumlulardan ayırmada kullanılacak iki önemli ölçütü oluşturur.
Maddenin (3) numaralı fıkrasında ise sulh ceza hâkiminin, istemiüçgün içindeduruşma yapmaksızın karara bağlayacağı, bu karara karşı tebliğdenitibaren yedi gün içinde yetkili asliye ceza mahkemesine itiraz edilebileceğibelirtilmiştir. Veraset ve intikal vergisinin matrahı intikal eden malların Vergi Usul Kanununa göre bulunan değeridir. Veraset ve intikal vergisi tahakkukundan itibaren 3 yılda ve her yıl Mayıs ve Kasım aylarında iki eşit taksitte ödenir. Veraset ve intikal vergisi Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan kişilere ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yolu ile veya herhangi bir suretle ivazsız (bağışlama) bir şekilde bir kimseden diğerine intikali sırasında alınan vergidir. Ancak Bakanlar Kurulu, bu oranı yasanın verdiği yetkiye dayanarak %18’e çıkartmış, çeşitli mal ve hizmet grupları itibariyle % 1, % 8 olarak değiştirmiştir. Kooperatifler 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa ya da özel kanunlarına göre kurulan, ortakların ekonomik menfaatlerini, özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı dayanışma ve işbirliğiyle sağlayıp korumak amacı güden kuruluşlardır. Yükümlülerin Terk Ettikleri İşleri ile İlgili Olarak Sonradan Elde Ettikleri Kazançlar, Yükümlüler terk ettikleri işler dolayısıyla sonradan bazı kazançlar elde edebilirler. Örneğin faaliyet dönemlerinde zarar yazılan değersiz alacaklarla karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili halinde bu şekilde geçici kazanç elde edilmiş olur.
- Hukuk müşaviri ve dairebaşkanlarının Başkan’ın teklifi üzerine kurul kararıyla, diğer personelin iseBaşkan tarafından atanacağı belirtilmiş olup, RTÜK’ün idari teşkilatlanmasındaBaşkan, Kurum’un idari yapısında en üst karar merciidir.
- Bina vergisinin oranı meskenlerde binde bir, diğer binalarda ise binde ikidir.
- Devlet vergilendirme yetkisini kullanırken kişilerin çeşitli hak ve özgürlüklerini sınırlandırabilir.
- Vergi ziyaı cezası hariç olmak üzere ceza niteliğindeki kamu alacaklarına ayrıca gecikme zammı uygulanmaz.
Matrah bizzat yükümlüce saptanmış bulunduğundan, yükümlünün kendi saptaması üzerine yapılacak tarh işlemine ilke olarak bir itirazının bulunmayacağı gerekçesiyle bu usulde vergi, tarhiyatla birlikte tahakkuk da etmiş sayılır; beyan üzerine tahakkuk fişi kesilir. Böylece vergilendirme sürecinin ayrı birer teknik aşaması olarak düşünülen tarh-tebliğ-tahakkuk aşamaları aynı anda tamamlanmış olmaktadır. Hukukî güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutumunu ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Bu ilke vergi yükümlülerinin, hak ve özgürlük alanlarına devletin vergilendirme aracılığı ile yaptığı müdahaleleri önceden görmelerini ve durumlarını buna göre ayarlamalarını gerektirmektedir. Kişiler böylece geleceğe yönelik planlarını buna göre yapabilecekler, vergilendirmede keyfilik de önemli ölçüde önlenebilecektir. Hukukî güvenlik ilkesi, vergilendirmenin belirliliğini, vergi hukukunda kıyas yasağını ve vergi yasalarının geriye yürümezliği ilkesini içermektedir. Ekonomik yaklaşım vergilemede iktisadi boyutun dikkate alınması adına bütün kapıları açan bir maymuncuk; ya da yasa koyucunun vergi uygulamacısına dilediği gibi doldurmak üzere verdiği açık bono değildir. Ekonomik yaklaşımın vergi hukukundaki asıl işlevi, “mali güce göre vergilendirme” temel ilkesinin özel hukuk işlemleriyle işlemez hale getirilmesini önlemek ve aynı iktisadi güce sahip olanları aynı biçimde vergilendirerek vergilemede eşitliği sağlamaktır. Anayasanın 73 üncü maddesinin 3 üncü fıkrası hükmü vergilerin yasallığı ilkesine ilişkparibahis. Yasallık ilkesi, vergi ile ilgili düzenlemelerin sadece yasa olarak nitelenen bir formatta yapılmasını değil, aynı zamanda verginin temel unsurlarının (konu, matrah, yükümlü, oran, muafiyet ve istisnalarda alt ve üst sınırlar gibi) yasada açıkça belirlenmesini de gerektirir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Osmanlı Vergi Sistemi tasfiye edilerek Batı Avrupa ülkelerinin çağdaş vergi yasaları model alındı. Aşârın kaldırılmasından doğan boşluk temettü vergisi, kazanç vergisi, veraset ve intikal vergisi ve umumi istihlak vergisi ile doldurulmaya çalışıldı.
G) Üst Kurulun diğer kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek ve ÜstKurulu temsil etmek.
Anayasanın 73 üncü maddesi vergilerin mali güce göre konulacağını hükme bağlamakla beraber, mali gücün tanımını yapmamış ve hangi göstergelere göre belirleneceğini öngörmemiştir. Kamu maliyesinde kişilerin mali güçlerinin ana göstergelerinin gelir, servet ve harcama olduğu kabul edilmektedir. Devlet vergilendirme yetkisini kullanırken kişilerin çeşitli hak ve özgürlüklerini sınırlandırabilir. Temel hak ve özgürlüklerin vergi yasaları ile de olsa sınırlandırılması ölçüsüz ve aşırı boyutlara ulaştığı takdirde, bu hak ve özgürlükler kullanılamaz bir hale gelebilir ya da bu hak ve özgürlükler konusuz kalabilir. Vergilendirme yetkisine karşı duyarlı olan temel hak ve özgürlükler arasında ilk akla gelenler özel hayatın gizliliği, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkıdır. 1982 Anayasası yerel idarelerin mali özerkliği konusunda ”… Bu idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır” hükmünü (m.127, f.6) öngörmektedir. Vergilendirme yetkisi, devlet tüzel kişiliği tarafından bizzat kullanılacağı, gibi yerel idarelere ve federal devletlerde federe devletlere belli ölçüler içinde devredilebilir. Bu çeşit yetki devrine ilişkin kurallar genellikle anayasalarda yer alır. Vergilendirme yetkisi, devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukukî ve fiili güçtür. Kamu hizmetlerinin finansmanı için gereksinim duyulan mali kaynaklar vergilendirme yetkisi kullanılarak karşılanır. Hem vergi normunun anlamlandırılması hem de somut maddi olayın -vergiyi doğuran olayın- nitelendirilmesi sürecinde iktisadi boyutun esas alınması ekonomik yaklaşım neticesinde mümkün olabilmektedir.
Mahkeme kararını kasten uygulamayan kamu görevlisi aleyhine de dava açılabileceği gibi (İYUK. m.28/4), kararın infazının gecikmesi nedeniyle idare kanunî gecikme faizi ödemekle yükümlü olur (İYUK. m.28/6). Vergi Usul Kanununun 126 ncı maddesine göre, “114 üncü maddede yazılı zamanaşımı süresi dolduktan sonra meydana çıkartılan vergi hataları düzeltilemez”. Görüldüğü gibi, yasa 114 üncü maddeye yani tahakkuk zamanaşımına atıf yapmak suretiyle, düzeltme zamanaşımının başlangıcında da vergiyi doğuran olayı ve onu izleyen takvim yılı başını esas tutmuş olmaktadır. Beş yıllık zamanaşımı süresi her iki düzeltme yolu için de geçerlidir. Bu süre içinde kalmak koşuluyla yükümlü başvuru ile düzeltme isteminde bulunabileceği gibi vergi dairesi de re’sen düzeltme yoluna gidebilir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun geniş anlamda vergi ilişkisinin tahsil aşamasını kurallara bağlamaktadır. Ayrıca her vergi yasasında tahsile ilişkin bir kısım hükümler bulunduğu gibi vergiye ilişkin olmayan kimi yasalarda da aynı konuda hükümlere rastlanır. Vergi borcu ya yükümlü tarafından iradi olarak vadesinde ya da vade geçirilmekle birlikte yine iradi olarak, ancak gecikme zammı ile birlikte ödenir. Yükümlünün iradi olarak ödemediği vergi borcu için vergi idaresi harekete geçerek zor ile, cebir ile tahsile yönelir. Devletin yaptırım gücü kullanılarak vergi alacağının cebren tahsilini düzenleyen dal, şekli vergi hukukunun bir alt dalı olan vergi icra hukukudur. Beyan usulünde vergi yükümlünün yazılı veya sözlü beyanı üzerine tarh edilir. Aslolan yazılı beyandır; beyan usulünde tarh işlemi ile tahakkuk aşaması birlikte gerçekleşir.
Lascia un commento